Kökeni 1957 yılına kadar dayanan araştırmalara göre rüyalar uykunun REM (Rapid Eye Movement) evresinde görülür. Son dönemlerde yapılan yeni araştırmalar da bu tespitin bilimsel gerçekliğini teyit etmektedir. Her ne kadar 1988 yılında yapılan bir araştırma rüyaların NREM evresinde de görülebildiğini ortaya koysa da rüya genellikle REM evresinde başlar. NREM döneminde görülen rüyalar bulanık olarak hatırlanabilen düşlerdir. REM’deki kadar canlı ve net olarak akılda kalmaz.

Freud ve Rüyalar

Tarih boyunca rüyalara daha objektif, gerçekçi ve bilimsel bir bakış açısı getirmeye çalışan kişiler olmuştur. Rüyalar hakkında ilk bilimsel çıkarımları ise Sigmund Freud yapmıştır. 1900 yılında yayınladığı “Rüyaların Yorumu” adlı makalesinde Freud, rüyaların beynin işlevleriyle alakalı olduğuna değinmiştir ve aynı zamanda rüyaların “anlamlı bilgiler verdiği” konusuna da yer vermiştir.

Freud, rüyaları açıklamaktan ziyade, rüyaların oluşumuna odaklanmış, biyolojik ve psikolojik unsurların rüyalara temel oluşturduğunu belirtmiştir. Günümüzde yapılan araştırmalar da rüyanın beyinden ayrı gerçekleşen bir eylem olmadığını aksine beyindeki sıradan biyokimyasal tepkimelerin bir sonucu olduğunu gösterir.

Rüyaların beynin hangi bölgesinde gerçekleştiği kesin olarak bilinmemektedir ancak oto-aktivasyon bozukluğu hastalığına sahip olan insanlar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, rüyaların beyin sapı ile yakından ilişkisi vardır. Beyin sapı, omuriliği beyne bağlar ve uyku başta olmak üzere pek çok temel dürtüleri kontrol eder. Dolayısıyla rüyalar; düşünme ve bilinçli algılama gibi üst düzey fonksiyonlara sahip bölgelerde oluşan karmaşık bir olgudur.

Freud’dan sonra rüya hakkında yapılan araştırmalar çok daha somut ve bilimsel bir anlam taşımış; rüyaların nedenlerine ve işlevlerine yönelik ilginç bilgiler ortaya çıkmıştır.

Rüyalar Öncü Müdür?

Rüyalar öncü değildir ancak kimi psikanalistlere göre rüyalar çoğunlukla bilinçaltına atılan duygu durumların dışa vurumu olduğu için bir nevi uyarıcı niteliktedir. Her hikaye kişiye göre değiştiği için her beyin de hâliyle aynı çalışmaz ve bunun için de görülen rüyalar değişkenlik gösterebilir.

Beynimizin algılama sistemine göre geçmişte yaşadıklarımız, gün içinde yaşadıklarımız ya da bilinçaltımızda bulunan her durum rüyayı ve rüya gören kişiyi etkiler ve buna göre şekillenir. Bu yüzden birçok rüya çeşidi vardır ama burada önemli olan ve unutulmaması gereken şey gördüğümüz hiçbir rüya kâbus değildir çünkü gördüğümüz rüyaların hiçbiri kötüyü göstermez. Alt beyin, bilinçaltına atılanları senaryolaştırır ve bilinçaltı da bu senaryoları kişinin anlayacağı bir şekilde rüyalarda sembolize eder.

rüyalar ne anlatır

Gördüğümüz rüyaları anlamaya çalışırken yaşadıklarımızı da göz önüne alarak analiz edersek daha dengeli hareket ederiz çünkü içsel ve çevresel nedenlerden ötürü dengeyi sağlayabilmemiz oldukça önemlidir. Aynı olayları yaşayabileceğimiz durumlarda rüyalarımız aynı sembollerle bizlere ipuçları verebilir. Burada mühim olan konu, bağlantıları kurabilmek ve bilimsel açıklamaları incelemektir.

İç benliğimize, hislerimize ve bilinçaltımıza gereğinden fazla önem vererek dış dünyadan kopmamalıyız. Kendimizi bunalmış, sıkılmış ya da zor bir durumda hissediyorsak bunu aşabilmenin en temel yolu yaşadığımız zorlukları anlamaya çalışmak ve bu zorlukları aşabilmek adına çözüm yolları aramaktır.

“Sait Faik’in Eserlerini Yaşamak İçin Burgazada’ya Gidelim?” başlıklı blog yazımıza gidebilir ya da Öğren kategorisine geri dönebilirsiniz.