Türkiye’de 1980’ler sonrası feminist hareketin yaygınlaşması ile toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramları hayatımıza girdi.

Feminist yazarlar ve aktivistler, bu kavramları ataerkil yapıları eleştirmek için kullandılar. Kadınların olanaklarını geliştirmelerine yardımcı oldular. Bu kavramlar, zamanla siyasal alanda da kullanılmaya başlandı.

Hem yerel hem de uluslararası alanlarda, kadına karşı değişmekte olan değerler, Türkiye de dahil olmak üzere birçok devletin kadını güçlendiren yeni politikalar oluşturmasını sağladı.

Toplumsal cinsiyet kavramı hayatımızda olan toplumsal cinsiyet yargılarından kaynaklanan eşitsizliklere de değindi.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, fırsat eşitliğinin ilerisinde bir boyuttadır ve bu eşitsizliklerin sona ermesini vurgular.

Toplumsal cinsiyet eşitliği; yaşamın hemen her yerinde karşımıza çıkan, toplumsal cinsiyet farkları kapsamında kurgulanan hiyerarşik ilişkilerin sonlandırılması ve güç farklılıklarına yol açan bu ilişkilerin, değerlerin ve kurumların toplumsallaşma anlayışlarının dönüşmesi demektir. Fakat herhangi bir demokratik ülkede bile vatandaşların eşit haklara sahip olduğunu ve kadın-erkek arasındaki eşitliğin sağlandığını söylemek zordur.

Eşitlik arzu edilen normal bir durumdur.

cinsiyet eşitliği

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Nasıl Sağlanır?

Cinsiyetler arası eşitliğin tamamen sağlanması pek mümkün değildir. Bunun sebebi, birçok farklılıklardan, değişikliklerden kaynaklanan etkenleri bir araya getirirken yaşanan zorluklardır.

Eşitlemek demek birbirine benzetmek ve farklılıkları yok etmek anlamına gelmez.

Bahsettiğimiz şey kavram kargaşası yaratmadan eşitliğin nasıl olması gerektiği.

İnsanlığın devam etmesi adına farklılıklarla birlikte ancak eşit şartlarda yaşamak ve hakla adaleti sağlamak en önemli ülkülerdir. 

  • Birey olarak kız ve oğlan çocuklarını yetiştirirken anne baba, biyolojik cinsiyetle toplumsal cinsiyet kimliklerinin farklı şeyler olduğunu öğretmelilerdir. 
  • Sosyalleşme boyunca anne ve babadan sonra ilk olarak öğretmenler küçük yaşlardan itibaren çocukları toplumsal cinsiyet ayrımcılığından uzak bir görüşte yetiştirmelilerdir.
  • Devletler toplumsal cinsiyet ayrımcılığını önleyen politika anlayışlarını geliştirmeli ve bunun için hukuki bir düzenleme gerçekleştirmelidir.
  • Medyada özellikle her evde açık olan televizyonda sunulan programlarda toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahseden mesajlar üretilmelidir. Ayrıca dizi ve filmlerde şiddet içerikli senaryolar yer almamalıdır.
  • Eğitimde kalıp yargıların dışına çıkan ders kitapları ve programlar geliştirilmelidir. Eşitlikçi anlayış geliştirilmelidir.
  • Hukukçular, hakimler ve savcılar kadına karşı şiddet konusunda eşit bir yargılama prosedürü işletmelilerdir.
  • Sanat, kültür ve edebiyat eserlerinde söylemler eşitlikçi anlayışla kaleme alınmalıdır. 
  • Erkek üstünlüğü temalı ayrımcılığı engellemek adına çalışma süresinde, eğitim alanında, ücret/maaş miktarları gibi alanlarda liyakat uygulanmalıdır.
  • İnsanlar herhangi bir baskı altında kalmadan toplumsal cinsiyet ayrımcılığını öne çıkaran araştırmalar yapmalıdır ve yazılı metinlerle seslerini kamuoyuna duyurmalılardır.
  • İstanbul Sözleşmesi dahil hukuk boyutunda yasa ve yönetmeliklerin devreye girmesi gereklidir ve bunu uygulamak için de yasal olarak yargılama ve denetimler çoğaltılmalıdır.
  • Kadına karşı pozitif ayrımcılık konusunun hükümet, partiler, demokratik kitle örgütleri tarafından dikkate alınması gereklidir. 

Su Çiçeği Yetişkinlerde Tehlikeli Midir?” başlıklı blog yazımıza gidebilir ya da Önemse kategorisine geri dönebilirsiniz.