Doğaya Ne Kadar İhtiyacımız Var?
Son dönemlerde yapılan yüzlerce çalışma, doğada olmanın, hatta fotoğraf ve videolarda doğayı izlemenin bile beynimize, bedenimize, hislerimize, düşünce süreçlerimize ve sosyal etkileşimlerimize fayda sağladığını gösteriyor.
İnsanlar uzun zamandır doğada olmanın zihin ve beden için iyi olduğunu biliyorlardı. Son çeyrek yüzyılda yapılan kapsamlı araştırmalar da, doğanın insanın gelişimi üzerindeki olumlu etkilerini adeta tasdikledi. Peki, neden doğa?
Aslında kimse tam olarak bilmiyor; ancak evrimsel biyolog E. O. Wilson’un “biophilia” teorisinden türetilen bir hipotez, insanların doğa deneyimlerini araştırmak için evrimsel nedenler olduğunu gösteriyor. Güzel doğal alanlarda olmayı tercih ediyoruz, çünkü bunlar yaşamsal ihtiyaçlar açısından zengin ortamlar, ya da bir başka deyişle yiyecek, barınak ve konfor için oldukça uygun alanlar. Bu evrimsel ihtiyaçlar çocukların bile neden doğal alanları çok sevdiğini hatta doğanın neden mimarimizin bir parçası olmasını tercih ettiğimizi açıklayabilir.
Yapılan araştırmalar, doğanın sosyal, psikolojik ve duygusal yaşamımız üzerindeki olumlu etkilerini oldukça net bir biçimde belgeliyor. Özellikle doğayı izlemek, çoğumuz için ödüllendirici ve sinir sistemlerimizi yatıştırıcı bir ilaç gibi. Başka bir deyişle bilim, doğaya sadece fiziken hayatta kalmak için değil, aynı zamanda mental ihtiyaçlarımız için de ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.
Doğa İyi Hissetmemize ve İyi Olmamıza Nasıl Yardımcı Olur?
Çeşitli çalışmalar, fotoğraflarda ve videolarda hayranlık uyandıran doğa görüntülerini izlemenin duyguları ve davranışları nasıl etkilediğini inceledi. Örneğin, bir çalışmada katılımcılar ilham verici belgesel Planet Earth’ün birkaç dakikasını ve bir haber programından tarafsız bir videoyu ya da Walk on the Wild Side’den komik görüntüleri izlediler.
Planet Earth videosunun birkaç dakikasını izleyen insanları kendilerini daha huzurlu ve mutlu hissetti. Bu ve benzeri çalışmalar bize kısa doğa videolarının bile huşu, huzur, şükran ve mutluluk duymanın güçlü bir yolu olduğunu gösteriyor.
Hiç kuşkusuz pozitif duyguların, başkalarının güvenini kazanmak, başkaları ile iş birliği ve yakınlığı arttırmak gibi sosyal süreçler üzerinde de olumlu etkileri var. Dolayısıyla doğa ile içe içe olmak, hatta bununla ilgili bir şeyler seyretmek bile sosyal ilişkilerimizi canlandırıyor.
Görüntü ve videolarda doğayı izlemek, benlik duygumuzu değiştirir, benlik ve diğerleri arasındaki sınırları azaltır.
Frances Kuo ve meslektaşları tarafından yapılan bir çalışma da başka bir gerçeği ortaya koyuyor. Chicago’nun fakir mahallelerinde, çimler, parklar, ağaçlar gibi yeşil alanların yakınında yaşayan insanlar daha az stres belirtisi gösteriyor, kendilerini daha sakin hissediyor üstelik komşularıyla daha güçlü bir bağ kuruyorlar. Daha da ilginci, bu bölgelerde suç oranları benzer bölgelere kıyasla daha düşük.
Kısaca yapılan tüm araştırmalar şunu gösteriyor; doğa bizi iyileştirir. Sadece ormanda bir yürüyüş yapmak ya da güneşli bir günde deniz kenarında zaman geçirmek bile bizi mutlu eder. Kimin mutlu olmaya ihtiyacı olmaz ki?
“Şimdi önlem alırsak okyanuslar bir kuşak sonra eski ve sağlıklı hallerine dönebilir!” başlıklı blog yazımıza gidebilir ya da Önemse kategorisine geri dönebilirsiniz.