Cinsiyetçilik Nedir?

Cinsiyetçilik veya cinsiyet ayrımcılığı, biyolojik veya toplumsal cinsiyete karşı yapılan önyargı ve ayrımcılıktır. Cinsel ayrımcılık, insanların diğer insanlar hakkındaki yargıları, kişisel değerlerden çok cinsiyete dayalı oluşan ve kimi zaman nefret içeren çatışmalı bir durumdur. Daha genel bakıldığında cinsiyete dayanan her tür ayrım, cinsel ayrımcılık olarak tanımlanabilir.

Dildeki Cinsiyetçilik

Özellikle kadınların ve kız çocuklarının maruz bırakıldığı cinsiyetçilik hayatın her alanında! Ben ‘cinsiyetçi değilim’ demek yeterli değildir. Günlük hayatta, iş hayatında ve sosyal medyada cinsiyetçilikle maalesef sıkça karşılaşıyoruz. Cinsiyetçiliğin kendini en açık gösterdiği yerlerden biri de dildir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde dilin çok da büyük bir rol oynamadığını düşünüyor olabilirsiniz ancak yanılırsınız. Yanlışlıkla kullanılan “iş adamı veya bilim adamı” denildiğinde bunu far kedersiniz. Tamamen kasıtsız, hiçbir şekilde ayrımcı bir mantıkla kullanmadım söylenmiş olabilir ancak kelime beynimize o şekilde işlenmiştir. Gizli, örtülü ya da gömülü olabilir; ancak eğer dilleri yakından incelersek neredeyse tümünde seksist referanslar olduğunu görebiliriz.

Dilde cinsiyetçilik nasıl olur demeyin. Gelin beraber inceleyelim:

  • Fransızca, Arapça, İspanyolca gibi “cinsiyetli diller” in olması. Cinsiyetli diller, isimleri cinsiyet tabanında ayırırlar ve bazı kelimeler feminen, bazı kelimeler ise maskülen kabul edilir. Bu cinsiyet tabanıyla oturtulan diller de gerçekten düşünce yapımızı etkilemektedir. Dilde cinsiyet ayrımcılığı, kadınlara karşı eşit olmayan bir tutuma sergilenmesine neden olur. Bu diller için yapılması gereken şey, isimlerin nötr formlarını kullanmaktır.
  • “Woman (kadın)” derken bile “men” kelimesini görüyoruz. “Women Rights” derken bile erkeğin normal/sıradan olduğunu kabul ediyor ve onlara öncelik veriyoruz. Aynı şekilde yine İngilizce “female” kelimesinin içinde “male (erkek)” kelimesini görüyoruz. Sadece kadınları tanımlarken kullanılan kelimelerde değil, iş alanlarında da bu durumu görüyoruz: “iş insanı” demek yerine “iş adamı” kelimesini veya “bilim insanı” demek yerine “bilim adamı” kelimesini kullanıyoruz.
  • Bir diğer alan ise dilsel cinsiyetçilikle kültürel önyargının buluşmasıdır. Cinsiyet eşitliğiyle ilgili çözülmesi gereken büyük problemlerimiz bulunmaktadır ve bu durum kendisini dil tabanında açıkça göstermektedir. Örneğin “adamakıllı” kelimesi, düzgün olması gereken anlamında kullanılıyor. Ya da “atasözü” kelimesi bile tarihimiz ve toplumumuzun büyükleri hakkında konuşurken erkekleri düşünmemizi öngörüyor. Bu da toplumun kadınları görmezden geldiğinin kanıtıdır. Örneğin Türkçede kullanılan “Kızını dövmeyen dizini döver.” “atasözünden” bahsedelim: Çocuk, evlat gibi nötr kelimeler kullanmak yerine özellikle “kız” kelimesi kullanarak cinsiyetçi bakış teşvik edilmektedir.
  • İnsanlar “çalışan anne”, “kariyer kadını” gibi ifadeler kullanıyor çünkü erkeklerin bir işe ve kariyere sahip olmasını “normal” ve olması gereken bir şey olarak görüyorlar. Ancak bunu bir kadın yaptığında ilginç buluyorlar. Çünkü insanların zihninde kadınların asıl görevi evlerinde oturup çocuk yetiştirmek veya sadece ev işleri yapmak düşüncesi bulunuyor. Bu bile bize toplumda kadınların nasıl bastırıldığını göstermektedir.
  • Bir diğeri ise dildeki cinsiyetçiliğin en tehlikeli zehri olan küfürlerdir. Dünya dillerinin neredeyse hepsinde küfür kelimeleri kadınlar ve onların bedeni üzerine kuruludur. Dillerde sahip olduğumuz en büyük problemlerden biri cinsel ilişkiyi insanları aşağılamak amacıyla kullanmak olabilir. Böyle bir cinsiyetçilik en büyük tehlikedir. Çünkü toplumda kadınların gördüğü baskıyı her şeyiyle gözler önüne serer. Eğer amacımız cinsiyet eşitliğinde istediğimiz seviyeye gelmekse bu kelimeler ve ifadeler artık kullanımda olmamalıdır. Cinsiyet eşitliğini sağlamakta dilin karşımıza bir problem olarak çıkmasını istemiyorsak harekete geçmeli ve bu kullanımları dönüştürmeliyiz.

Löyl Helsinki Saunası” başlıklı blog yazımıza gidebilir ya da Öğren kategorisine geri dönebilirsiniz.